20 Şubat 2008

'Definitely, Maybe'...let's see, maybe?

Hey guyz..it's been awhile since my last post. Lately I've been living in Newcastle for my graduate studies and didn't have much time for blogging (I know...shame on me)! :)
Tonight I've been to Definitely, Maybe and how should I put it...it was ok but full of romantic comedy 'cliché' moments. So they made the movie very predictable. Though it was fun to see Ryan Reynolds and his endless energy for comedies with his dead-on remarks after such a long time. He was like the settled down version of Berg character from his debut series Two Guys, a Girl and a Pizza Place. BUT (yeah..a big 'but') I'm totally ignoring his previous movie, The Nines, because it was too much for me (too much pointlessness, too much Christian messages that a person without a Christian background couldn't get, too much of everything). Anyways, back to the movie on hand, Definitely, Maybe.
It's about a man, named William Hayes, telling his daughter (played by Abigail Breslin) the story of how him and her mother met, with some twists in the story. He's not giving her the true names of his 3 serious girlfriends and making her guess which one is her mother. Those 3 girlfriends are played by Elizabeth Banks, Isla Fisher and Rachel Weisz.
Isla Fisher again shined on the screen with her bright smile and her 'the-girl-next-door' attitude. Though she tried to be that independent, 'I'm going to travel the world' kinda girl, her simplicity and trueness was still evident. There's nothing much to say for Elizabeth Banks, because she wasn't either giving or taking anything from the movie. She was just like a typical romantic comedy character and she did her job ok. On the other hand, with her great assets for acting I thought Rachel Weisz would steal the movie. But don't get your hopes up. She's just like another typical romantic comedy girl and when she's on screen with Reynolds, you can see that they are not made for each other. There was something 'off' with their chemistry.
The biggest surprise for me was Kevin Kline!!! Yeah..maybe you're not gonna believe me but he's in this movie. I haven't noticed him in the theatrical trailer and when I just double-checked it again, there's no sign of him, but wow...he totally steals the movie! He is the 'big asset' of this movie. I don't wanna be unfair to others actors and actresses but you should 'definitely' see his scenes. :)
When I go back to the movie in my head and think about the soundtrack...it was good but after I searched on the Internet, soundtrack listing is not exactly matching the movie. I mean, I would've expected at least one Nirvana song, after that much Nirvana (and Kurt Cobain) references done in the movie. Or the song that Rachel Weisz sings in the movie, with her version of course. I mean if it was her who sang in the movie. :) There are two soundtrack albums for this movie. One is the original motion picture score, all musics done by Clint Mansell, and the other one is motion picture soundtrack with various artists. Here is the soundtrack listing if someone's interested:

Everyday People - Sly & The Family Stone
Stand - REM
Yoshimi Battles The Pink Robots - The Flaming Lips
Mannish Boy - Muddy Waters
Safe From Harm - Massive Attack
In Spite Of Me - Morphine
Cigarettes And Coffee - Otis Redding
People Everyday (7'' Edit) - Arrested Development
Connected - The Stereo MC's
The Boy With The Arab Strap - Belle & Sebastian
Even After All - Finley Quaye
The Summer Wind - Madeleine Peyroux
The Time Of Times - Badly Drawn Boy
Definitely Maybe Suite - Clint Mansell
So, what do you think after this review? You'll see the movie..definitely? Maybe? Don't worry..you'll have a fun time at the cinema with Reynolds' endless charm (because he's so handsome that he's not even aging a little for 15 years). Wow..that's a long time and I totally want his anti-aging creme when I turn 30. :) Anyways, if you're gonna go see this movie, go with your girl and enjoy, or if you're gonna wait for DVD-rental, enjoy more!!!
See you next time...

03 Nisan 2007

benim gibi justin'in "What goes around...comes around"ına taktıysanız yapılması gerekenler:

Yazdığım Oscar tahminlerini demin okudum da, fazla bir sapma olmamış sanırım. En iyi film ve en iyi yardımcı erkek oyuncu dışında tutturmuşum =) ama en iyi yardımcı erkek oyuncuyu alan Alan Arkin'in performansı hakkında hala bir fikrim yok, çünkü Little Miss Sunshine elimde bulunmasına rağmen hala izleyemedim. Babel'i de izleyemedim. Oscar'a aday olmuş bu filmlerden uzak kalmış olsam da bu sene yabancı film Oscar'ını alan Das Leben Der Anderen'i(Başkalarının Hayatı) izleme fırsatım oldu. Dönem filmi olduğu için giderken çok isteksizdim, ama gördükten sonra anladımki çok şey kaçırırmışım. Berlin Duvarı'nın yıkılışından 5 sene önce (yaklaşık 1983-1984) başlayan film, Almanya'nın birleşmesinden sonraki sürece de yayılarak izleyiciyi avcunun içine hapsetmeyi çok iyi biliyor. Hollywood'dan sıkıldım, Avrupa sineması istiyorum, hem de iyi bi Avrupa filmi istiyorum diyenler için çok iyi bir tercih olacağının garantisini ben veriyorum =)

30 Mart akşamı Ferzan Özpetek'in son filmi Saturno Contro ile açılan 26. Uluslararası Film Festivali'nde gösterilecek filmlerden Little Miss Sunshine'ın yanı sıra elimde Marie Antoinette, Pan's Labyrinth, Running With Scissors ve Factory Girl de bulunuyor. Fakat hiçbirini daha izleme fırsatım olmadı =) İzledikten sonra filmler hakkında yorumlarıma ekleyeceğim 3-5 parça lafım olacağından emin olabilirsiniz.

Mesela bugün izlediğim Friends With Money filmini ele alırsam; film 4 ortayaşlı, yakın arkadaşın çevresinde gelişen olaylar üzerine kurulu. Bu 4 arkadaşı da Joan Cusack, Jennifer Aniston, Frances McDormand ve Catherine Keener canlandırıyor. Bağımsız olmaya çalışan, alternatif bir kadın filmindeki beklentilerin bir kısmını karşılıyor film. Evliliği çalkalananı var, hayatında hiçbir şey yolunda gitmeyen bunalımlı karakteri var, anlayışlı ve bir o kadar da anlayışsız olan kocalar var. Performanslar açısından bazı yerler inandırıcı değildi. Yani sen gösterilen kadar yakın 4 arkadaşsan birbirinin kuyusunu kazıyormuşcasına davranmazsın, ama tabi bu filmi "alternatif" yapma çabasının bir getirisi de olabilir. Jennifer Aniston'ın performansını The Good Girl filmindeki performansına oldukça benzettim. İzleyenler bilir, benzer bir durağanlık hakimdi; ama sadece romantik komedi ve sit-com oyuncusu olmadığını da bana göre kanıtlıyor. Eğer elinize DVD'si geçerse hoş vakit geçirebileceğiniz bir film ve ayrıca izlemek size fazla bişi kaybettirmez, çünkü sadece 85 dakika =) Filmin 2006 yılında Sundance Film Festivali'nde gösterildiğini de dipnot olarak ekledikten sonra bitiriyorum.

24 Şubat 2007

and oscar goes to...

Tören yarın (25 Şubat pazar) sabaha karşı 3'te başlayacak. tabi ondan önce de vazgeçilmez kırmızı halı. çok merak ediyorum bu sene nası kıyafetler olacak, mezuniyet de geçti yahu kendime kıyafet de beğenemicem =)
Neyse, şimdiden söyleyeyim bu seneki filmlere pek hakim değilim. zamanında The Departed'ı izledim, Babel'i kaçırdım. hoş bu haftasonu Babel yeniden vizyonda; ama yarın da gitmezsem törenden önce görme fırsatım olmayacak. The Queen, Letters From Iwo Jima, The Last King of Scotland ve Dreamgirlz, hepsi birden aynı (törenden önce son) hafta vizyona girince insan neye gideceğini şaşırıyor. Ya da benim gibi hiçbir şeye gidemeden ortada kalıyor böyle. Bende Little Miss Sunshine var elimde. Bari bu gece onu izliyim de geçen seneki Crash sürprizi gibi birşey olursa kimse izlememişken "BEN İZLEDİMM" diye atlarım ortaya =)
Tahminlere gelirsek, en iyi yardımcı kadın oyuncu adayları arasındaki hiçbirini izlemediğim için yorum yapmam sanırım saçma olacak. o kategoriyi geçiyorum =) en iyi yardımcı erkek oyuncu adayları arasında Djimon Hounsou alacak diyorum. Yannız Blood Diamond'a gittiğim ilk günden beri düşündüğüm birşey var. Yani akademi Leo'yu illa aday yapacaksa The Departed'daki performansıyla aday yapsaydı (ki bence çok daha iyiydi), Djimon'u da yardımcı erkek yapacaklarına Blood Diamond'daki oyunculuğuyla en iyi erkek oyuncu adayı yapsalardı; çünkü adam yardımcı falan değildi, resmen hikaye onun üzerine kuruluydu =)
En iyi kadin oyuncu tahminlerimi ikiyle sınırladım. The Queen'i izlememiş olmama rağmen, Helen Mirren'ın her ödülü toplayışı (örneğin Altın Küre, BAFTA, Toronto, Venedik Festivalleri) sanırım yine onun alacağı yönde bir işaret. Diğer taraftaysa ben hala Meryl Streep'in bir şansı olabileceğini düşünüyorum; ama sonuç olarak Helen Mirren alacak diyorum.
En iyi erkek oyuncu da Leonardo'nun alamayacağı kesin. Diğer filmleri görmedim; ama akademinin son 2-3 senedir "siyahi oyunculara kucak açalım kampanyası" çerçevesinde, Golden Globes'dan da güç alarak Forest Whitaker'a bu ödülü vereceğini düşünüyorum. Ama bu gece sahiplerini bulacak Independent Spirit Awards'da da Half Nelson'la adaylığı bulunan Ryan Gosling'i gözden kaçırmamak lazım.
En iyi yönetmende tek tercihim tabii ki Martin Scorsese. Yıllardır alamadığı (5 kez) Oscar'ı bu sefer almasını istiyorum ve bu sene öyle olacağına inanıyorum; ama beni tanıyan bilir. Bu ödülü alırsa ben 1991'de oldukça hakkı yenmiş olan GoodFellas'a sayacağım =)
En kritik ve en son kategoride de sadece 1 filmi gördüm, The Departed; ama yine Golden Globes referans alarak ve akademinin üçlemelerin sonuncularına ödül verme geleneğinden güç alarak Iñárritu'nun üçlemesinin son ayağı olan Babel'in en iyi filmi alacağını düşünüyorum.
Pazartesi sabahı göreceğiz tahminlerimin ne kadar tuttuğunu. Törene izleyecek herkese iyi seyirler, uykunuzun gelmeyeceği bir gece diliyorum ve şimdiden iyi sabahlar =)

08 Şubat 2007

başlık koymayı unutmuşum =)

Bugün, akşam bir film izledim. Yaptığım çok ilginç birşeymiş gibi söylüyorum ya bi de =) sanki hiç film izlemezmişim gibi. Neyse divX'di, neden indirdiğimi hiç sormayın; çünkü bende bilmiyorum. Filmin adı "The Best Man", imdb'de diğer adıyla "Unhitched" diye de bulunabilir. Adından da anlaşılacağı gibi film bi sağdıçın aşk hayatını konu alıyor gibi birşey. Başroldeki Stuart Townsend de olmasa (kendisi Charlize Theron'un uzatmalı nişanlısı olur, ama partnerinin başarılarının pek yanına uğrayamıyor sanırsam) pek çekilebilecek bir film değildi. Yani benim gibi romantik komedi hastası değilseniz bünyeyi zorlar =) Adamlar romantik komedi klişelerini kullanmışlar ama yani insanın gözüne gözüne. Yani kimseye tavsiye etmiyorum, 3.sınıf bir film. imdb'deki forumlarda falan insanlar pek hayırlı şeyler söylememişlerdi film için, bööle yapay ingiliz aksanlarıyla falan dalga geçmişlerdi. Hakkaten sırıtmış o aksanlar; bir tek Townsend'in inandırıcıydı, kendisinin İrlanda asıllı olduğu düşünülürse. Neyse, ama ben yine de adamın çekiciliğine dayanamadım ve melül melül baktığı bir sahneden aldığım capture'larla bi resim yaptım. İsteyenler alabilir ve dahası için bana mesaj atabilirler...çünkü çok daha tatlı Stuart captureLarım mevcuttur, memnuniyetle paylaşırım herkesle, maksat halka hizmet =)

04 Şubat 2007

"Son Öpücük"se filmin adı, neden Hollywood son olmasına razı olmadı?

DVD kiraladığım raflardan uzun süre bana baktı bu film. Sonra kuzenim tavsiye etti, "ben izledim çok güzel filmdi" dedi. Elim birkaç sefer daha gitmedi o filme; ama birgün okuldan dönerken aldım filmi. İzledim, çok beğendim. Avrupa sinemasının gerçekçiliği, tutkusu bir kez daha beni kendime getirdi. Yaklaşık 100 dakika boyunca hayatın mutlu sonlarla dolu olduğuna inandırmaya çalışan güzel kız ve milyon dolarlık gülüşe sahip yakışıklı yerine hayattan gerçek bir parça vardı filmde. Sonra bir gün gezerken kampanyalı DVD'ler arasında bir sepette buldum o raflarda beni aylarca bekleyen filmi. Hiç düşünmeden aldım arşivime.
L'ultimo Bacio. Diğer adıyla The Last Kiss. Diğer adıyla Son Öpücük. Sonradan öğrendim ki 2006 yılında bir The Last Kiss daha çıkacakmış piyasaya. Aslından 5 sene sonra. Peki neden diye sordum kendime? Carlo, Francesca'yı son kez öpmüşse neden Micheal tekrardan Kim'le karşılaşmak zorunda kalsın ki? Yeniden çevrimini bugün izlediğimde haklı olduğumu anladım. Stefano Accorsi, Zach Braff olmuş; güzeller güzeli Giovanna Mezzogiorno da Jacinda Barrett. Yeni çiftimiz de aralarında bir uyum sağlamış; ama o tutku, o insanı içine alan kavga ve çaresizlik eksikti. Hollywoodvari bir son da kondurmuşlar, tam olmuş. Bu yeniden çevrim haberini duyduğumdan beri The Last Kiss (2006)'ya objektif bir gözle bakamadım. Belki ondan buraya gelmiş bunları yazıyorum; ama dönüşüme bir de siz bakın?


Ve olur da elinize L'ultimo Bacio'nun DVDsi geçerse ekstralardaki filmle aynı isimli şarkının klibini izleyin. Hayatın fon müziği bu şarkı olsa fena mı olur?